Bahçeşehirimkb Forum Sitesi
Bahçeşehirimkb Forum Sitesi
Bahçeşehirimkb Forum Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Bahçeşehirimkb Forum Sitesi

SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ
 
GiRİŞGiRİŞ  AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

  Psikiyatrik Ansiklopedi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
suskungeceler
Admin
Admin
suskungeceler



 Psikiyatrik Ansiklopedi Empty
MesajKonu: Psikiyatrik Ansiklopedi    Psikiyatrik Ansiklopedi Icon_minitimeCuma Ekim 15, 2010 11:23 pm

A


Abortus


Hekim kararıyla gebeliğin sona erdirilmesi için genellikle iki şart gereklidir

(a) gebeliğin devam etmesi gebe kadının hayatını tehliaaae atacak veya kendisinin ya da ailesinde bulunan çocukların ruhsal veya bedensel sağlıklarını olumsuz bir yönde etkileyecek nitelikte ise yahut

(b) doğacak çocuğun ciddi ruhsal veya bedensel anormalliklere sahip olabilmesi tehlikesinin bulunması halinde. Bu karan alacak hekim veya hekimlerin konuya bir psikiyatrist gözü ile de bakmaları gerekir. Abortusun psikiyatrik temellere dayanan endikasyonları söz konusu psikiyatristin ön yargıları oranında geniş veya sınırlı olabilir. Şizofreni paranoid psikozlar duygusal psikozlar şiddetli psikopati teşhisleri veya immatürite gebeliğin sona erdirilmesini geçerli kıyasak kelime sebeplerdir. Bu durumda ortaya çıkan başlıca sorun çoğu zaman bekâr veya çok çocuklu olan annede gebeliğe karşı bir tepki olarak beliren üzüntüdür. Gebe bekârsa ailesinin yardımı olsun veya olmasın psikiyatrist annenin gebeliğe alışma yeteneğini ve gebelik süresinin ilerde ruhsal sağlığı üzerinde yaratabileceği etkileri değerlendirmelidir. Çok çocuklu evli anne durumunda ortaya çıkan sorun ise gebeliğe alışmaktan çok diğer bir çocuğun yüküne katlanabilme yeteneğidir. Aile çoğaldıkça şiddeti artan ve süresi uzayan gerginlik ve depresyon semptomları zıt sosyal ve evlilik şartları gebeliğin sona erdirilmesini ve kısırlaştırmayı haklı gösterecek faktörlerdir. Abortus yöntemleri son yıllarda önemli değişmelere uğramıştır :

(a) 12 haftalık gebeliğe kadar vakum kullanılarak yapıyasak kelime kürtaj optimal yöntemdir;

(b) 12-16 hafta arasındaki alternatifler histeretomi veya histerektomi denilen ameliyatlardır

(c) 16 haftadan sonra gene histerektomi uygulanmakta veya amniyotik sıvı karın duvarından dışa akıtılarak yerine yüzde 20 oranında tuzlu su şırınga edilmektedir. Sonuncu yöntem olumlu sonuçlar vermekle birlikte annenin kan dolaşımına hipertonik tuzlu su verilmesinin doğurabileceği tehlike riskini taşımaktadır. Daha sonra yapıyasak kelime incelemeler kadın çocuğu aldırmayı gerçekten istediği takdirde düşüğün yalnızca geçici birtakım psikiyatrik semptomlar yarattığını ortaya koymuştur. Öte yandan düşüğün reddi hastahane bakımını gerektiren uzun süreli ruhsal bozukluklar ortaya çıkarabilmektedir. Sağlıklı bir gebelik sürdüren ve tıbben iyi durumda olan annelerin büyük çoğunluğu doğan bebeği istememekte ve aldırmadıkları için hâlâ pişmanlık duymaktadırlar. İskandinav ülkelerinde yapıyasak kelime bazı incelemelere göre sona erdirilmesi istenilen gebeliklerin ürünü olan çocuklarda kontrol yapılmayanlara oranla daha yüksek suçluluk eğilimleri ve diğer psişik rahatsızlıklara rastlanmaktadır.

Öjenik nedenlere dayanarak düşük yapma aşağıda belirtilen şartlar altında geçerlidir : annenin (a) daha önce mongol veya fenilketonürik tipli çocuk doğurması (b) gebeliğin ilk üç ayında kızamıkçık mikrobu alması veya (c) huntington koresi gibi belirgin patojenik özellikler taşıması. Habitüel çocuk düşürmeler kadının gebelik rolünü ve henüz doğmamış olan fetüsü bilinçdışı reddine bağlı görülmüştür. Bu tip dinamik formülasyonları ispat veya aksini ispat zordur. Ancak çocuk düşürmeyi alışkanlık haline getiren kadınların hekimlerinden büyük ölçüde destek ve anlayışa ihtiyaçları olduğu muhakkaktır.




Abreaksiyon (katarsis)


Çok kere zihinsel baskı mekanizmaları (bkz. represyon) dolayısıyla bilinç dışına itilen olayların bilinç yüzeyine çıkarılması işlemidir. Abreaksiyon unutulan anı ve yaşantıların hatırlanmasını sağlayan zihinsel yönünün yanı sıra bilinç dışına itilmiş olayların uygun bir emosyonel ifade ve boşalma ile yeni baştan yaşanması anlamına gelir. Abreaksiyonun sonucuna varmak için kullanıyasak kelime yöntem ise katarsistir. Abreaksiyon formel ve analitik oryantasyonlu psikoterapi sırasında oluşabilir ve hasta önceden bastırıyasak kelime emosyonları ile mevcut semptomlar arasındaki ilişkiyi bu sayede kavrayabilir. Çeşitli katartik teknikler kullanılabilir ancak iki nokta özel pratik önem taşır.

Bunlardan ilki anıların canlandırılmasının uygun biçimde bir ifade veya boşalmadan yoksun olmasının terapötik bakımdan faydalı olmayacağıdır. İkincisi ise travmatik olayın yakın bir tarihte ve şiddetli olması halinde abreaksiyonun başarı derecesinin genellikle artmasıdır. Katarsis savaş yıllarında «bomba korkusu» olaylarında başarıyla uygulanmıştır. Hipnoz (bkz.) hastanın travmatik olayı tekrar yaşaması için telkin yapılarak uygulanabilir. Bu tekniğin başarılı olması terapistin tecrübesi kadar hastanın göstereceği işbirliğine de bağlıdır. Subhipnotik dozda uygulanan kısa tesirli entravenöz barbitüratların metedrin ile bileşimlerinin kullanılması daha güvenilir bir yoldur. Subanastetik dozlardaki eter. inhalasyonu uyarıcı nitelikte bir abreaksiyon meydana gelmesinde bugün birçokları tarafından en etkili yöntem olarak kabul edilmektedir LSD gibi hallüsinojenik ilaçlarla yapıyasak kelime abreaksiyon son zamanlarda daha az kullanılmaktadır.


Abstinans Semptomları


(uyuşturucu maddenin bırakılması halinde ortaya çıkan semptomlar) bu terim uyuşturucu madde alışkanlığı olanlarda maddenin kesilmesi ile birlikte ortaya çıkan sendrom için kullanılır. Bu sendrom afyonlu madde alışkanlığı barbitürat (bkz.) Ve alkol (bkz.) Alışkanlığı gibi durumlarda beliren fizik alışkanlıklarla ilgili spesifik klinik özellikler taşır. Fizik alışkanlık ile ilgili olan psişik semptomlar bütün uyuşturucu madde alışkanlıklarında kendilerini gösterirler ve karakteristikleri genellikle sübjektif üzüntü ve bir şeye özlemdir. Tedavi ya uyuşturucu maddenin devamı veya yerine hasta tarafından benimsenebilecek başka bir maddenin uygulanması ya da trankilizan kullanımı ile olur.

(bkz. İptilâ ve abstinans semptomları)


Abulia


Abulia iradesizlik anlamına gelir. Özellikle hipobuli gibi daha az tanınan bir biçimde kendini gösteren bir ruh hastalığıdır. Kişi karar verme ve kararlı davranma yeteneklerini kaybeder. Birçok nevrozlarda rastlanan ortak bir şikâyettir.
Acil Durumlar Psikiyatrik




Psikiyatrik âcil durumların yalnızca hastadaki davranış bozulduğuyla değil aynı zamanda bu davranışın başka kimselerde yarattığı anksiete ile de ilgili olduğunu kabul etmek gerekir.

Panik nöbetleri ve fazla şiddetli olmayan akut anksiete özellikle hastalık fobisi ya da belli bir somatik anksiete belirtisi gösteren hastalarda (örneğin çarpıntı veya psişik dispne) âcil durumlar yaratabilir. Hekim hastayı yakından tanıyorsa telefonla telkin yoluyla onu yatıştırması yeterli olabilir. Bu arada panik nöbetinin geçeceği (ki her zaman geçer) ve hekimin bu durumun niteliğini anladığı da belirtilmelidir. Eğer evde uygun bir sedatif varsa hastaya stat dozda tavsiye edilmelidir; bu amaç için 200 veya 300 mg sodium amilobarbiton özellikle etkindir. Hekimin hastayı hiç tanımaması durumunda genellikle evine giderek ciddi bir organik hastalığın mevcut olup olmadığını kontrol etmesi gerekir. Hastanın bir psikiyatri kliniğine yatırılması ender vakalarda doğru bir yoldur. Ancak hastanın yakınlarının baskıları nedeniyle yahut hastayı «bir şeyler yapıldığı» konusunda ikna etmek amacıyla gerekebilir. Aile hekiminin çağrılmasını gerektirecek derecede şiddetli davranış bozukluğu yaratan neden akut entoksikasyon (alkol amfetaminler veya LSD) ise o zaman genellikle hastanın bir cankurtaranla hastahaneye sevk edilmesi gerekir. Bu gibi sorunları ev ortamında tedavi çabaları çok kere yalnızca sabahın erken saatlerinde hekimin yeniden çağrılmasıyla sonuçyasak kelimeır.

İster hipomanik ister şizofrenik olsun akut psikotik eksitasyon durumları hastaya parenteral fenotiazin (örneğin klorpromazin 50-100 mg intramüsküler) uygulanmasını ve cankurtaranla psikiyatri kliniğine sevkini gerektirir. Psikiyatri kliniğindeki nöbetçi doktorla telefon görüşmesi yapılarak gerekli kararlar alınabilir; yani hasta kliniğe gitmeyi reddederse ertesi sabah hastahane görevlilerinin yardımıyla hastanın götürülmesi kararlaştırılabilir. Akrabalara da bu süre içinde hastaya ağız yoluyla fenotiazin vermeleri tavsiye edilebilir.

İntihar tehditleri yalnızca açıkça tehdit niteliği bile taşısa ciddiye alınmalıdır. Hastaya sedatif uygulanır (örneğin nitrazepam 5-10 mg) ve kırk sekiz saat içinde psikiyatri polikliniğinden bir randevu alınır. İntihar girişiminde ise hastanın derhal bir cankurtaranla hastahaneye sevki doğru olur. Çağdaş psikiyatrik yaklaşımda intihar girişiminde bulunan bütün hastaların tıbbi ve psikiyatrik değerlendirmeden geçmeleri gerekmektedir; bu da ancak hastahane koşulları altında etkin bir biçimde sağlanabilir.

Adolesans dönemindeki psikiyatrik âcil durumlar genellikle «kötü davranışlarla» (yani geceleri eve gelmemek uyuşturucu ilaçlar kullanmak v. s.) Ve «kimlik bunalımı» denilen durumla ilgilidir (semptomlar depersonalizasyon kişilikten uzaklaşma ve bazen de kişinin kendisini bir dış güç yahut mekanizma tarafından kontrol ediliyor gibi hissettiği pasiflik duyguları semptomlarıdır). Adolesantlarda görülen bütün problemler hekimin hem hastayı hem de hastanın ebeveynini dinlemeye çok zaman ayırmasını gerektirir. Uyuşturucu madde sorunlarında hastanın bir kliniğe şevki gerekir. «kimlik bunalımında» ise hemen her zaman bir uzmana başvurulması şarttır çünkü bu sendromla şizofrenik bir hastalığı ayırt etmek güçtür.

Yaşlılardaki psikiyatrik âcil durumlardan kitaplarda genellikle söz edilmez oysa hekim bu gibi sorunlarla her zaman karşılaşabilir. Bu durumların tipik örnekleri geceleri sokaklarda dolaşan yaşlı kadınlar havagazı musluğunu açan ama ocağı yakmayan yahut evdeki çöpleri oturma odasının ortasında tutuşturmaya kalkışan yaşlı adamlardır. Alınacak en etkin tedbir eve bir psikiyatrist çağırarak hastanın davranışının yol açtığı sorunları doğrudan doğruya ona göstermektedir.



Acting Out (Çocuksu Davranış)

Tedavi sırasında gelişmenin ilk safhalarına ait davranışların tekrarlanması. Meselâ çocukluğa ait bazı komplekslerin yeniden harekete geçirilmesi sonucunda tahripkâr davranış saldırganlık kaçma vs. gibi tepkiler. Bazı kişiler diğerlerine oranla çocuksu davranışa daha yatkın olurlar ve psikolojik bir gerginliği gidermek için meselâ anksieteyi gidermek gibi günlük hayatta belirli bazı davranış biçimlerine sığınırlar. Psikiyatristlerin birçoğu bu terimi; endişe ve rahatsızlık verici davranışlar gösteren hastalarını tanımlamak için kullanırlar.



Addison
Hastalığı



Addison hastalığında koma öncesi veya sonrasında delirium semptomları belirebilir. Bunun dışında tedavi görmemiş Addison hastalarının birçoğunda belirgin ruhsal bozukluklara rastlanır. Karakteristikleri depresyon (bkz.) veya apatidir (bkz.). Oysa bazan da hasta kendisini iyi hisseder (bkz. öfori). Yakın geçmişle ilgili hafıza bozukluklarına ise sık rastlanır. Uygun bir yer değiştirme (replacement) tedavisiyle bütün psikiyatrik semptomlar iyileşme göstermektedir.




Adenerjik


Uçlarından sinaptik iletici madde olarak noradrenalin (bkz.) salgılayan sinir lifleri için kullanıyasak kelime bir terimdir. Bunlar çoğunlukla sempatik sinir sistemine ait liflerdir. Bununla birlikte santral sinir sistemindeki birtakım sinapsların da adrenerjik olduğuna dair deliller vardır. Bu özellikle bazı orta beyin merkezleri için doğrudur. Genellikle adrenerjik lifler vücudun ergotrofik reaksiyonlarıyla yani aktivite ve stress'le ilgili liflerdir. (bkz. Adrenalin)



Adet


Adet siklusuyla psikolojik fonksiyon arasında karmaşık bir ilişki vardır. Adet öncesi gerilimin (bkz.) karakteristiği ruhsal durumda yarattığı bozukluktur. Nevrozlarda âdet öncesinde anksiete veya depresyon şiddetlenir. Birçok kadın âdet öncesinde ve süresince düşük bir performans ve kaza yapma eğilimi gösterir. Bu dönemde kadınların intihar etmeleri veya cinayet işlemeleri ihtimali yükselir. Bazı epileptiklerde âdet öncesi dönemde nöbet frekansları artmaktadır.

Birçok psikiyatrik bozuklukta âdet siklusu da bozulur; amenore (bkz.) oligomenore yahut menoraji görülebilir. Âdet düzensizliği çok kere psikolojik bozukluğa sekonderdir ama anksieteye yol açması da muhtemeldir.



Adet Öncesi Gerilim


Bu terim âdetten hemen önceki günlerde baş gösteren bir grup semptomu kapsar. Bu bozukluğun şiddeti hafif bir rahatsızlıktan kadının hayatını aksatıcı bir şikâyete kadar süresi de bir günden bir hafta veya daha uzun bir döneme kadar değişkenlik gösterir. Genellikle şiddetli semptomlar daha uzun bir zaman sürer. Başlıca özellikleri :

(a) Ruhsal durumda değişim: gerilim ve sinirlilik bazen depresyon da görülür. Ruhsal durum değişken olup âdet yaklaştıkça kötüleşme eğilimi gösterir.

(b) Fizik semptomlar : Genel fizik rahatsızlık şişkinlik duygusu memelerde acıma ve şişme bazen kilo artışı. Bu bozukluğa hafif biçiminde çok sık rastlanır. Nörotik kişilikli kadınlarda daha şiddetli semptomlar görülmesi muhtemeldir. Hormonal faktörler de önemlidir. Progesteron ve östrojen salgılarındaki bir dengesizlik sonucu gelişen progesteron yetersizliğinin bu duruma yol açtığı ileri sürülmüştür. Psikolojik semptomların oral kontraseptiflerle veya noretisteron gibi bir progestojen ile düzeldiği bugün ispatlanmıştır. Fizik semptomlar ise diüretik tedavisine daha iyi cevap vermektedir. Bu da en az iki fizik mekanizmanın söz konusu olduğuna işaret etmektedir.
__________________
Ağlama

Çeşitli kayıplara hayal kırıklıklarına ve früstrasyonlara karşı sık görülen ve aslında normal olan bir tepkidir. Kökeni çocukluk dönemine ait spesifik olmayan rahatsızlığa karşı gösterilen tepkidir ve çocuk büyüdükçe seyrekleşir. Erkeklerden çok kadınlarda görülmesinin nedeni hiç değilse güçsüzlük çocuksu ve kadınsı davranışla kültürel bakımdan bazı çağrışımlar yarattığı içindir. Bazan beklenmeyen iyi bir haber üzerine gerilimin birdenbire geçmesine bir tepki olarak paradoksal bir biçimde baş gösterir.

Bazı durumlarda ağlama psikiyatrik bir anlam taşır. Nörotik depressif kadınlarda sık görülür. Oysa psikotik depresyon daha şiddetli bir bozukluk olduğu halde bu tip kadınlar ender olarak ağlarlar. Nitekim bu hastalar artık ağlayamadıklarını ya da «ağlama dönemini geçirdiklerini» söyleyebilirler. Ani hıçkırıklarla başlayan ağlama serebral arteriosklerozdaki «emosyonel enkontinans» in karakteristik bir özelliğidir. Depresyon belirtisi ve daha önce ağlama eğilimi göstermeyen bir kişide birden gelişen ağlama nöbetleri her zaman organik serebral hastalık şüphesi uyandırmalıdır.


Adler Alfred (1870-1937)


Bireysel psikolojinin kurucusu olan Adler cinsiyet ve libido teorisine verilen fazla önemi kabul etmeyen Neo-Freudiyen analistlerden biridir. Adler zihinsel bozuklukların doğuşunda ve ilerleyişinde günlük ortamsal etkilerin daha büyük bir önem taşıdığına inanmaktaydı. Genetik organik ve sitüasyonel faktörlerin yarattığı aşağılık duygularının çok önemli olduğunu ve nevrozların yahut davranış bozukluklarının bilinçli veya bilinçsiz aşağılık duygusu ile aşırı kompansasyon arasındaki çatışma sonucu ortaya çıktığını ileri sürdü. Çocuk dört yaşındayken kendine bir «hayat tarzı» belirler ve çocuğun yaşadığı ortamdaki otorite kişilerle arasındaki ilişkiler onun gelecekteki davranış biçimlerini etkiler. Başka bir Adler kavramı ise «erkek protestosudur»: yani erkekle kadın arasında hiçbir temel farklılık olmayıp görülen bütün farklılıkları sosyal ve kültürel faktörler yaratmaktadır. Böylece bir erkek toplumunda kadın kendisini ispat etmeye çabalar. Kadının bu protestosu birçok biçimlerde olabilir ve eğer bir çatışma meydana gelirse sonucunda emosyonel bozukluk ortaya çıkar. Psikiyatri tarihinde Adler'in önemi yeterinden çok az değerlendirilmiştir. (bkz. Aşağılık duyguları)


Adolesans


Buluğ çağının başlangıcından tam cinsel olgunluğa erişinceye kadar geçen dönem psikolojik bakımdan büyük bir önem taşımaktadır. Oysa hayatın bu dönemiyle ilgili olarak psikiyatrik açıdan yeterince araştırma yapılmamış olması şaşırtıcı bir husustur. Sonucunda da adolesans dönemindeki psikiyatrik bozuklukların insidansı ve yaygınlıklarıyla ilgili güvenilir rakamlar bunların tarihçesi ve tedavileriyle ilgili bilgi eksiktir.

Başka bölümlerde daha ayrıntılı olarak incelenen iyice belirlenen birtakım sendromlar (şizofreni depressif hastalık anoreksia nervosa ilaç iptilâsı vs.) önce adolesansta görülür. Bununla birlikte yalnızca adolesans dönemine özgü hiçbir psikiyatrik bozukluk yoktur. Bu dönemin psikiyatrisiyle ilgili tartışmalar kaçınılmaz olarak spesifik hayat stress’leri ve mevcut aile örnekleri bunların yanı sıra da adolesanların bu durumlara hangi davranış yollarıyla tepki gösterdikleri gibi hususlar üzerinde toplanır.

Amerikalı psikanalist ve antropolog Erik Erikson çocukluğun her bir çağını çocuğun karşısına çıkan ve öbür çağa geçmeden önce yerine getirmeyi başarması gereken bir görev açısından ele almıştır. Erikson'a göre adolesans dengeli bir kendim-tanıma (self-identity) kavramının gerçekleştirilmesi gereken bir dönemdir. Genç kişi yüz ve vücut görünümü cinsel yeterliliği entellektüel yeteneği bir işe girme ve sürdürme kapasitesi karşı cinste yarattığı çekicilikle ilgilenir. Şimdiye kadar kendisiyle ilgili görüşleri çoğunlukla ebeveyninden öğrenmiştir ama artık gittikçe artan bağımsızlığı dolayısıyla kendinin ve yaşıtlarının yargılarına daha çok güvenmek zorundadır. Bu alanlardan herhangi birinde duyulan aşırı anksiete ilginin yalnızca belli bir fonksiyonda kümelenmesine (meselâ hipokondria semptomlarının ortaya çıkması) veya «ispat» davranışına yol açabilir. Bu durumda genç kişinin anksieteye gösterdiği tepki aşırı kompansasyon olur; kendi muhtemel yeteneksizlikleriyle ilgili korkularını yatıştırmak amacıyla fiziksel cesaret veya «gösteriş» hareketlerine girişir.

Birçok adolesanlar hayatlarının bu bölümündeki krizleri geçirirken bunları göğüsleyebilecek yetenektedirler ve hiçbir uzun süreli kişilik bozukluğu ortaya çıkmaksızın bu krizlerin üstesinden gelebilirler. Oysa bazı adolesan grupları krizlerden etkilenmeye daha yatkındır. Bu durumlarda ortaya çıkan emosyonel karışıklığın derecesi tıbba müracaat etmeyi gerektirebilir. Meselâ kronik fiziksel hastalık yaşça daha küçük olanlar tarafından daha kolay karşılanabilirken adolesans dönemindeki bir hasta ilk defa olarak kendisinin başkalarından farklı olduğunu ve hayatın ödüllerle dolu olmadığını anlayabilir. Diabetes mellitus epilepsi astım vs. gibi hastalıklara yakalanmış çocuklarda buluğ çağında veya buluğ çağından hemen sonra davranış bozukluklarının ilk belirtileri görülebilir. Sosyal bakımdan yoksunluk içinde olan genç kişi de bu çağda davranış bozukluğu gösterebilir. Yıkılmış bir yuva yoksulluk ebeveynin işsiz kalması ebeveynin çocuğu reddetmesi vs. gibi çok rastlanan kötü sosyal faktörlerle suçluluk arasında ilişki vardır. Çocuğun üzerine düşmenin kötü etkileri sonucunda ortaya çıkan isyankâr davranış da önce adolesansda görülür. Buluğ çağına kadar annesiyle arasında aşırı yakınlık olan bir çocuk özellikle anne eğer çocuğun bağımlılığını sürdürme çabası gösterirse açık bir emosyonel bozukluk tepkisi gösterir. Her ne kadar aile hayatının adolesanın davranışı üzerindeki etkisine çoğu zaman daha çok ilgi gösterilirse de bunun tersi de unutulmamalıdır. Hekime başvuran orta yaşlı bir kadında görülen depresyon semptomlarının doğrudan doğruya kadının adolesans dönemindeki çocuklarıyla uğraşmakta ve onları kontrol altına almakta çektiği zorluklarla ilgili olması çok ender rastlanan bir durum değildir. Anoreksia nervosa şizofreni vs. gibi spesifik psikiyatrik sendromların tedavileri bu bağlıklar altında anlatıldığı gibidir. Genç adolesanda rastlanan tam tanımlanamayan sendromların ayrıca üzerinde durmak gerekir. Genellikle spesifik bir bedensel fonksiyon şikayetiyle hekime başvuran hipokondriak ve çekingen bir genç kişiye yardımcı olabilmek için en iyi yol ona endişelerini tartışma fırsatını vermektir. Medazepam gibi hafif bir trankilizanla kısa bir tedavi süresi özellikle güç bir dönemin atlatılmasına yardım edebilir. Saldırgan ve topluma karşı olan bir adolesanın kendi kendine hekime başvurmasına ender rastlanır; çoğu zaman böyle bir adolesan kızgın ebeveyni tarafından hekime getirilir veya ebeveyn onun yokluğunda hekimin tavsiyelerini öğrenmek ister.

Bu durumda hekim tarafsız kalarak ebeveynin suçluluk depresyon ve öfke duygularına anlayış göstererek çok güç olsa bile ebeveyn çocuk ilişkisinin olumlu yanlarının önemi üzerinde durarak ve iyi bir sonuca ulaşma olanaklarını göstererek çok yardımcı olabilir. Çocuk suçlular arasında yalnızca ufak bir azınlık ilerde suç işler. Gene de genç bir suçlunun ilerde başka sosyal ve psikolojik problemler edinmesi ihtimali pek küçümsenemez. (bkz. Buluğ çağı)
__________________
Aerofaji


Çoğu zaman yutkunamama (disfaji) ve bazan da kusmayla birlikte olan hava yutma genellikle bir histeri (yani konversiyon) semptomu sayılmaktadır. Bazan da sekonder bir amaçla yani hasta taklidi yapma maksadıyla başvurulan bilinçli bir alışkanlıktır. Büyük miktarda hava yutan bazı hastalarda şiddetli anormal şişkinlik olur. Semptomatik düzeyde etkin olabilecek hiçbir tedavi yoktur. Semptomun altında yatan durumun tedavisi psikoterapi veya bir şartlama tedavisi gerektirebilir. Bazı aerofaji hastalarında temelinde depressif hastalıklar olan histerik fenomenler aaaahür etmektedir. Bu durumlarda depressif hastalığın tedavisi etkili olmaktadır. (bkz. Histeri)



Afazi


Sözlük anlamı «konuşamama» olan afazi terimi; konuşma yazma veya el kol hareketleri gibi her türlü komünikasyonda ifade ve anlama yeteneğinin kaybı veya kısmen kaybı anlamında kullanılmaktadır. Efektör veya reseptör nöron yollarındaki bir bozukluktan ötürü olmayıp merkezi kavram veya konstrüksiyon güçlüklerinden ötürü olur. Spontan veya açıklayıcı konuşmalar; uygunsuz tutarsız ve hastanın öğrenimiyle sosyal temeli bakımından gramer yanlışlıkları ile dolu olduğu zaman bu durumdan şüphe edilmelidir. Zekâ bozukluğu göstermeyen bir hastada afazi görüldüğünde konfüzyonla karıştırılabilmektedir (meselâ ambolizm yaralanma veya vasküler spazmdan sonra). Oysa çoğu zaman dejeneratif durumlarda meydana gelir-senil demans (bkz.) pre-senil demans (bkz.) (özellikle lobus temporalis atrofisi bulunan Pick hastalığında) veya genel serebral arterioskleroz ve global demans ile ilgilidir. Otistik (bkz. Otizm) çocuklarda da görülür. Bu duruma duyu testleri uygulandığında sorular yahut basit talimatlar biçiminde yöneltilen sözleri hastanın kavrayamadığı ; anahtar veya para şıkırtıları kağıt hışırtıları gibi sesleri anlayamadığı (oditer agnozi) ; okuyamadığı (aleksi - bazan doğuştan olur) ; gördüğü veya dokunduğu nesneleri tanıyamadığı (vizüel ve taktil agnozi) görülür. Hastanın motor açıdan muayenesi spontan konuşma anlatma (afazi) ve yazma (agrafi) bakımından yapılır; talimatlar hem sözlü hem de yazılı olarak verilir. Son olarak hastanın kibrit veya anahtar gibi nesneleri kullanma ( ideasyonel apraksi) ve şekil yapma veya kopya etme yetenekleriyle ilgili (konstrüksiyonel apraksi) testler yapılır. En çok rastlanan bulgular arasında nominal afazi —hastanın fonksiyonu tanımladığı ve bir kaç isim arasından seçebildiği (sosis kitap kalem lamba) halde nesnenin adını bulamaması (yazmaya yarayan bir şey— ; yani «kalem») — perseverasyon (ikinci bir nesne gösterildiği halde birinci nesnenin adını söyleme) ; agramatizm yani telgraf diliyle konuşma; parafazi jargon afazisi sentaks afazisi — yanlış ya da olmayan sözcüklerin kullanılması — ; verbigerasyon — sözcük ya da cümlelerin sürekli tekrarı — ; sibilasyon — fasılalı «sss» sesleri çıkarma görülür. Broca konuşma alanı (ikinci ve üçüncü frontalis kıvrımlarının ön kısmı) ikinci frontalis girus'u (agrafi merkezi) birinci temporalis girus'u (sözcük sağırlığı) angüler girus tahrip olduğu zaman afaziye yol açan beyin (bkz. Konuşma bozuklukları)



Afoni

Organik lezyon veya histerik reaksiyona bağlı konuşamama. Histerik afoni ve organik hastalıktan ötürü oluşan benzer bir durum aşağıdaki özellikleri bakımından ayırdedilebilir:

(a) tamamendir — hiçbir sözcük söylenemez;

(b) zekâ bozukluğu yoktur;

(c) işaret ve yazıyla anlatımda bulunulabilir;

(d) dudak dil ve ses testlerinde periferik lezyon yoktur. (bkz. Histeri)



Agnosia

Yunanca'daki «agnostos» — bilinmeyen — sözcüğünden gelen «agnosia» terimi ilk olarak 1891'de tanıma yetersizliğinin karşılığı olarak Sigmund Freud tarafından kullanıldı. Agnosia etkilenen duyusal (sensory) kanala göre sınıflandırılır fakat aslında o duyuda bir bozukluk yoktur. Vizüel obje agnosia'sı lobus occipitalis'deki lezyonlardan ötürü görülen objelerin tanınamamasıdır. Bu objeler başka yollarla meselâ dokunmayla tanınabilir. İnsanların yüzlerini tanıma yetersizliğine «prosopagnosia» denir ve çoğunlukla paranoid bir aaaahürle birlikte mevcuttur: aynaların arkalarında yabancı insanlar görüldüğü için üzerleri örtülür işitme yetersizliği (oditer agnosia) dominan lobus terminalis'deki lezyonlardan ötürü bilinen sesleri meselâ para şıkırtısını su şırıltısını tanıyamamadır. Dokunmayla tamına yetersizliği (tactiie agnosia) yüzeysel ve derin duyarlık bozuk olmamasına rağmen objeleri tanıyamamadır ve lobus parietalis'deki bir lezyonu belirtir. Eğer duyuda bir bozukluk varsa tanıma yetersizliğine astereognosis denir. Agnosia çoğunlukla vaskülar lezyonlardan ötürü ortaya çıkar ve genellikle karmaşıktır. Beyinde derin yaralar sonucu olan «tam yetersizlik» durumları da vardır.
__________________
Agorafobi


Özellikle yalnız başına dışarı çıkmak korkusu olarak nitelenen ruhsal çöküntü ve güçsüzlük yaratıcı nispeten çok rastlanan bir bozukluktur. Agorafobi genellikle buluğ çağında ve en çok 15-35 yaşları arasında başlayıp erkeklerden çok kadınlarda belirir. Bilinen bir tek basit nedeni yoktur. Çocukluktaki travmatik olaylardan ziyade stress yaratan olaylar ve nörotik kişiliğin etken olması ihtimali yüksektir. Bununla birlikte çocukluktaki ayrılma olayları sonucunda ortaya çıkan bağımlılık (dependence) durumları ve genç kadın hastalarda görülen cinsel anksieteler de sık rastlanıyasak kelime nedenlerdir. Bu sendrom birkaç hafta veya ay yahut da daha yavaş olarak birkaç yıl süresince gelişebilir. Çoğunlukla yıllarca sürmesine rağmen bazan kendiliğinden geçiverir bazan da nüksederek seyreder. Fobilerin şiddeti bazan ortamsal stress'ler ve ruhsal değişimlere bağlı olarak fakat önceden kestirilemeyen bir biçimde iniş çıkışlar gösterir. Gene de fobi kronikleştikçe kaçınma davranışı belli bir tablo gösterebilmektedir. Serbest anksiete panik nöbetleri ve depresyon gibi başka nörotik semptomlar da bu fobiyle ilgili olabilmektedir. Fobi semptomları genellikle depresyon dönemlerinde kötüleşmektedir.

Bu fobinin kontrolü çok yönlüdür. Eğer depresyon panik ve sitüasyonel olmayan anksiete belirginse antidepresanlar ve anksiolitik ilaçlar faydalıdır. Hattâ depresyonun belirgin olmadığı durumlarda bile bu ilaçları denemek yarar sağlayabilir. Davranış terapisi (bkz.) Teknikleri çoğu zaman hastaların korktukları durumları daha rahat karşılamalarına yardımcı olur ve muhtemelen hafif vakalarda veya kaçınma davranışının şiddetli fakat depresyonun hafif olduğu durumlarda en iyi sonucu verir. Uzun bir hastalık döneminden sonra hastanın kişisel sosyal veya aile sorunlarını çözümlemesinde onu desteklemek için psikoterapötik ve sosyal bir çalışma gerekebilir. (bkz. Fobi)



Agyria (Gyrus yokluğu-Lissansefali)


Agyria (Gyrus yokluğu-Lissansefali)

Bir gelişme bozukluğudur. Genetik olabilir fakat bu konuda kesin bir dayanak yoktur. Beyinde hiç kıvrım (konvolüsyon) olmaz ve bunun sonucunda şiddetli akıl bozuklukları ortaya çıkar.


Aile


Son elli yıl içinde yürütülen sayısız sosyo-psikolojik aile incelemeleri konusunda gelişigüzel bir bilgiden daha fazlasını edinmiş kaç aile hekimi vardır? Oysa tıbbın anlaşılması için nasıl anatomi ve fizyoloji bilgisi şartsa aile kurumunun anlaşılması için de bu incelemeler şart olmuştur. Aile birkaç sistemin bir bütün halinde oluşturduğu sosyal bir yapının bir bölümüdür: evlilik aile akrabalık din ahlâk ekonomi vs. Bu karmaşık yapının bir bolümü olan aile de birkaç öğeden oluşur. Bunlardan birincisi ailenin çekirdek birimidir. Bu birim toplumca onaylanan bir cinsel ilişki kuran ayrı cinsiyetli iki yetişkinden ve bu birleşme sonucu dünyaya gelen yahut bu çekirdek biriminde büyütülen bir veya birkaç çocuktan oluşur. Bazı toplumlardaki birleşik yahut geniş kapsamlı aile grubunda da çekirdek birimi vardır; ama anaerkil yahut ataerkil olarak aynı bölgede yaşayan ve kadının yahut erkeğin akrabalarını da içine alan aile daha geniş bir gruptur.

Evlilik ve ebeveynlik birtakım kurallarla sınırlanabilir - endogami veya eksogami (grubun içinden yahut dışından birisiyle evlenme) monogami poligami veya poliandri. Bütün akrabalık bağları aileden doğar; bu bağların gücü o toplumdaki sosyal norm ve kalıplara göre değişir. Aile çeşitli açılardan incelenebilir: antropolojik hukuki ekonomik sosyo-psikolojik psikanalitik yahut dinsel açıdan. Böylece konunun son derece karmaşık olduğu ve ailenin gerçekten anlaşılması için birçok açıdan ele alınması gerektiği bellidir. Psikiyatri alanında daha ziyade çocuk psikiyatristleri tarafından nispeten yeni ve henüz iyi tanımlanamamış bir aile psikiyatrisi dalı kurulmuştur. Bu uzmanlar aile dinamiğinin anlaşılmasının çocuklardaki davranış bozukluklarına (bkz.) ve başka bozukluklara ışık tutacağı umudunu beslemektedirler.

Çocuklarda görülen suç işlemenin etyolojisinde yıkılmış yuvalar spesifik ve önemli bir rol oynayabilir. Oysa bütün akıl hastalıklarında genel pratisyenlerin yalnızca ailenin durumunun hasta üzerinde gösterdiği etkileri değil aynı zamanda hastalığın ailedeki öteki bireyler üzerinde gösterdiği etkiyi de göz önünde tutmaları önemlidir.


Aile içi Cinsel İlişki


Bir erkeğin torunu kızı kızkardeşi annesi olarak tanıdığı bir kadınla cinsel ilişki kurması ve aynı şekilde 18 yaşını aşmış bir kadının bu gibi akrabalık ilişkileri bulunan bir erkekle cinsel ilişkide bulunmayı kabul etmesi bir suçtur. Öte yandan bu suç çok yaygın olup çeşitli biçimlerde görülmektedir. En sık rastlananı baba-kız arasındaki ilişkidir. Kardeşler arasında bu ilişkiye daha az ve anne-oğul ilişkisine ise ender rastlanmaktadır. Söz edilen üçüncü tip ilişkide eşlerden birinde yahut her ikisinde birden ciddi bir akıl hastalığı bulunmuştur. Erkek ve kız kardeşler arasında buluğ çağından önce cinsel oyunlar normal sayılmaktadır. İlişkinin patolojik niteliğini yoğunluğu belirler. Baba-kız arasındaki cinsel ilişki birtakım belli tablolar gösterir. Genellikle mutsuz bir evlilik söz konusudur; baba güçsüzdür ama cinsel dürtüsü yüksektir ve eşi buna cevap vermemektedir. Baba teselliyi kızında arar ve gerçekten de kız annesinin yerini alabilir. Başka bir karakteristik durum da problemli bir ailedeki alkolik babadır; eve sarhoş dönerek genç kızını iğfal edebilir hattâ kızın ırzına geçebilir. Son olarak babayla kız arasında gerçek bir sevgi ilişkisi gelişebilir; iki sevgili gibi davranırlar hattâ birlikte evden kaçabilirler.

Aile-içi cinsel ilişkinin ürünü olan bir gebeliğin sona erdirilebileceği bazı ülkelerin yasalarında açıkça belirtildiği halde çok kere böyle bir ilişkiyi gizli tutma kaygısıyla gebelik sürdürülmektedir. Bu tip bir ilişkiyi sezen hekim durumu çok dikkatle ele almalıdır çünkü mahkeme ve hapis cezası ailenin tamamen yıkılmasına neden olabilir. Hekim böyle bir sorunla karşılaştığı zaman bir psikiyatriste başvurmalıdır.



Ajitasyon


Bu çoğu zaman relaksasyon veya konsantrasyon yoksunluğu ile beliren ve sübjektif kuruntulardan ötürü ortaya çıkan bir huzursuzluk durumudur. Aslında huzursuzluğun mutlaka belirmesi gerekmez. Süjenin davranışı tekrarlamalı ve amaçsızdır; amaçlı görünse bile hiçbir amaca ulaşamaz.

Herhangi bir anksiete veya gerginlik durumuna bağlı olarak etyoloji sözkonusu olmaksızın bir dereceye kadar ajitasyon görülebilirse de bununla ilgili hareketler nispeten sınırlı ve belirsizdir. Hasta sürekli olarak ayağını oynatır üstünü başını düzeltir bir pipo veya kalemle oynar oturduğu yerde kıpırdanır vs. Şiddetli ajitasyona daha az olarak ve başlıca depressif hastalıklarda özellikle envolüsyonel melankolide (bkz.) rastlanır. Bu durumda hastanın bütün vücudu etkilenir hattâ hasta uzun süreli bir işi yapamaz olur. Yerinde oturamaz ayağa kalkar gene oturur odada dolaşır ellerini oğuşturur ve durmadan hiçbir zaman tamamlamadığı işler yapmaya koyulur. Bazan belirgin bir gerginlik veya ruhsal çöküntü olmasa bile bu gibi davranışlara rastlanır. Bu durumlarda presenil veya arteriosklerotik olan bir demans proçesinden şüphe edilmelidir. Ajitasyonun tedavisi temelindeki hastalığın tedavisiyle sağyasak kelimeır. Şiddetli ajitasyonla birlikte kendini gösteren depressif hastalıklar çoğunlukla ECT veya trisiklik ilaçlara cevap verir. Ajitasyon belirgin olduğu zamanlarda da amitriptilin'in imipramin'den daha etkili olduğu düşünülmektedir. Depresyon kontrol altına alınıncaya kadar geçen süre içinde ve demans proçeslerinde adamakıllı şiddetli ajitasyonları bile kontrol altına almak için fenotiazin'ler etkili olabilir. Daha az şiddetli depresyonlarda çok rastlanan anksieteyi ve hafif ajitasyonu kontrol altına almak için benzodiazepin'ler: klordiazepoksid ve medazepam yaygın olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte hem fenotiazin'lerin hem de trisiklik anti-depresanların ajitasyona yol açabilecekleri her zaman hatırlanmalıdır. Bu gibi oturma güçlükleri (akathisia) (orfenadrin gibi antiparkinsonizm ilaçları uygulayarak veya yukarda belirtilen ilaçların dozunu azaltmakla bir dereceye kadar kontrol altına alınabilir. Oysa bazan ilacı kesmekten başka çare yoktur. (bkz. Anksiete depresyon motor bozukluklar ve aşırı aktivite)
__________________
Akathisia


Sözlük anlamı «oturamamak» olan «akathisia» terimi Birinci Dünya Savaşını izleyen ansefalit epidemisinde aslında vücutça hareketsiz olan parkinsonizm hastalarındaki hafif huzursuzlukları kımıldanmaları ve kalkıp yeniden oturma eğilimini (impatience musculaire) tanımlamak amacıyla Bing tarafından kullanılmıştı. Postansefalitik Parkinsonizm'in birçok özelliği gibi artık bu semptoma da majör trankilizanların (bkz.) yan etkisi olarak rastlanmaktadır — özellikle piperazin tipi fenotiazinler (bkz.) ve bütirofenonlar (bkz.) bazan da trisiklik antidepresanlar (bkz.) Hasta iç huzursuzluk ve gerginlikten şikâyet eder; ayakta dururken durmadan zıpladığı veya amaçsızca gezdiği görülür. Tedavi sırasında Parkinsonizm özelliklerine bağlı bir huzursuzluk ortaya çıkarsa zihinsel bir ajitasyon değil de toksisite belirtisi olmasından şüphe edilmelidir. Tedavi sözkonusu ilacın kesilmesi veya dozunun azaltılması ve gerekirse biraz ara verildikten sonra piperazin sınıfından olmayan bir fenotiazin verilmesiyle uygulanır.



Akçaağaç Balı İdrar Hastalığı


Bu hastalık doğuştan mevcut bir aaaabolizma bozukluğudur. Lösin izolösin ve valin gibi aminoasitler idrarla birlikte itrah olduğu için idrarın akçaağaç balı kokusunu andıran karakteristik bir kokusu vardır. Birçok vakada semptomlar neonatal dönemde gelişememe beslenme güçlükleri ve genellikle spastik paralize konvülsiyonlara erken ölüme yol açan hızla ilerleyici bir nörolojik yıkını biçiminde belirir. Bazı hastalar yaşarlar ama şiddetli akıl geriliği gösterirler. Yan zincirli aminoasitler bakımından düşük bir dietle erken tedavinin başarılı olduğu ileri sürülmüştür. Bu durum otosomal resessif tipte bir kalıtım biçimidir. (bkz. Kalıtsal aaaabolizma bozuklukları)



Akıl Bozukluklarına Yol Açan Organik Hastalıklar


Genel tıbbi bozukluklar

Gripten ve diğer virüs enfeksiyonlarından sonra sık sık depresyon görülür. Bu durumun gribin gittikçe azalarak gösterdiği bir seyir olarak değil de «depresyon» olarak teşhisi önemlidir. Bedeni zayıf düşüren başka hastalıklar da aynı etkiyi gösterebilir. Diğer bozuklukların önemi ise hastanın hayat koşullarına ve kişiliğine göre değişir. Örneğin nispeten hafif bir kalça osteoartriti bir postacıyı hayata karşı başarısız kılarak psikiyatrik semptomlara yol açabilir. Aynı şekilde bir hasta genel veya spesifik fizik bozukluklara karşı birtakım özel psikolojik duyarlılıklar gösterebilir. Bu durum hipokondriak bir kişilik spesifik travmatik bir tıbbi anı ya da özellikle yaşlılarda fizik aksaklığın çok kere yol açtığı toplumdan uzaklaşma gibi nedenlerden ötürü olabilir.

Ameliyat ve doğum

Ameliyat ve doğum komplikasyonları olarak majör psikiyatrik hastalıklara sık rastlanır. Semptomlar ameliyat ya da doğumdan ortalama 10-14 gün sonra başgösterir. Bu tür psikiyatrik ruhsal çöküntü başka komplikasyonlarla kullanıyasak kelime anestetik ve sepsis tipiyle ilgili görülmemiştir. Ancak hastanın ameliyatla ilgili anksietesini yatıştırmak ya da uygun doğum-öncesi hazırlıklarını yerine getirmek yoluyla bu durumun insidansının azaltılabileceği ispatlanmıştır. Yaşlı hastalardaki arteryel hastalık veya katarakt gibi durumlar için yapıyasak kelime ameliyatların sonradan konfüzyon veya paranoid psikozlara yol açması muhtemeldir.

Santral sinir sistemindeki organik bozukluklar

Demans yaygın lezyonlar ve vitamin yetersizliği (örneğin B12 vitamini) genellikle tipik bir «organik» akıl bozukluğu biçiminde belirir. Oysa hastada dolaylı olarak organik bozukluktan ileri gelen «fonksiyonel» semptomlar da belirebilir. Hastanın performansını ve çalışma yeteneğini düşüren bir beyin tümörü nörotik semptomların oluşmasına yol açabilir. Böylece daha önce dengeli olan ve orta yahut ileri yaşta histerik veya diğer nörotik semptomlarla hekime başvuran bir hastaya hemen «histerik» teşhisi koyulmamalıdır. Daha önce dengeli bir kişiliğe sahip bir hastada beliren bir histeri semptomunun nedenlerinin araştırılması gerekir.



Akıl Bozukluklarının Fizyolojik Temeli

Bkz. Akıl hastalığının bio-kimyasal ve nörofizyolojik temelleri.



Akıl Durumunun Muayenesi

Psikiyatrik değerlendirmenin en önemli bölümü budur. Organik bir bozukluktaki fizik muayeneye tekabül eder ve hekim bilgi edinmek için bütün duyularını kullanmalıdır.

Davranış ve Konuşma

Genel davranıştaki ve görünümdeki anormallik genellikle yakınlarına hastanın iyi durumda olmadığını gösteren ilk belirtilerdir. Yüz ifadesi yürüyüş giyiniş yapmacıklı hareketler vs. Çok kere temeldeki hastalığın açık belirtileridir. Gergin ve anksiyöz hastanın tırnakları kemirilmiş ve tütünle boyanmış parmakları demans durumundaki bir banka müdürünün gömleğindeki yumurta lekeleri şizofrenik kişinin yüzündeki aptalca gülümseme ve kalıplaşmış hareketler bunun belirgin örnekleridir. Hastanın konuşması aşırı hızlı yahut yavaş olabilir. Konuşma sırasında duralamalara tutarsızlıklara vs. anksiete ve depresyon durumlarında sık rastlanır. Bazı şizofreni biçimlerinde karakteristik olarak görülen neolojizmler ve anormal düşünce çağrışımları giderek demans durumlarına özgü anlaşılmaz mırıldanmalara dönüşür. Mani ve şizofrenide yahut konunun yalnızca aşırı anksiete yarattığı durumlarda hasta birden konuyu değiştirebilir. Hastanın konuşması konuya göre değişkenlik gösterebilir ve emosyonel bakımdan yüklü konularla ilgili ipuçları verebilir. Ruhsal durum

Ruhsal durum mutlu üzgün anksiyöz şaşkın sinirli veya kayıtsız olabilir. Bir hastada intihar riskini değerlendirmek için depresyonun derinliğinin değerlendirilmesi önemlidir. Affektif (duygusal) yüzeysellik organik veya şizofrenik bir bozukluktan ötürü olabilir. Ruhsal durumun sürekliliği durumun etyolojisine ışık tutar. Hastanın ruhsal durumunun ortam değişimlerine yahut hekimin açtığı konulara kolayca cevap vermesi reaktif bir depresyona işaret eder. Bazı şizofreniklerde ruhsal durum tutarsız olabilir. Ruhsal durumda anormal bir denge kararsızlığı hipomanide karakteristiktir ve demansta sık görülür.

Dalgınlık karamsar inançlar ve algı bozuklukları

Obsessif-kompülsif fenomenleri ve depersonalizasyonu (kişilikten uzaklaşma); üstlenme fikirlerini ve depressif yahut şizofrenik kökenli olabilen diğer paranoid fikirleri; pasiflik duygularını ve şizofrenide en sık görülen işitme hallüsinasyonlarını; yahut bilinç bulutlanmasıyla birlikte organik bir duruma işaret eden illüzyon ya da görsel hallüsinasyonlan kapsayan bu fenomenlerin aydınlatılmasında anamnestik ipuçları önemlidir.

Sensorium

Gerçek oryantasyon bozukluğu yalnızca organik akıl bozukluklarında görülür; en yaygını zaman oryantasyonudur. Yakın geçmişteki olaylarla ilgili hafıza kaybı demansta tipik bir semptomdur ve basit testlerle doğrulanabilir. Ajitasyon durumlarında «hafıza zayıflaması» şikâyetine sık rastlanır ama bunun nedeni dikkat ve konsantrasyon kaybıdır ve gerçek hafıza kaybından ayırt edilmelidir. Demans bozukluklarında kavrama bozuklukları karakteristiktir. Ancak dikkat kaybına vs. Sekonder olan herhangi bir psikiyatrik bozuklukta kavrama da etkilenebilir.

Sezgi ve hastalığa karşı tutum

Hasta kendisini hasta olarak görüyor mudur?

Hasta derdinin ne olduğunu biliyor mudur ?

Bunun psikiyatrik bir hastalık olduğunu düşünüyor mudur ? Bozukluğun niteliğini ve kapsamını anlıyor mudur? İyileşeceğini düşünüyor mudur?

Hastayla hekim arasındaki ilişki

Hastanın gösterdiği işbirliği şüphecilik istekli yahut pasif davranış ve hekimle görüşmesine ilişkin değişimler kadar hekimin hastaya gösterdiği tepkiler de önemlidir. Hekimin göstereceği aşırı bir sinirlilik yahut anlayış hastadaki (genellikle nörotik) bozukluğun niteliği için çok kere önemli işaretlerdir.
__________________B


Babcock Cetveli


Zekâ gerilemeleri Babcock-Levy testiyle belirlenerek sonuçlar Babcock cetvelinde gösterilir.


Bar Cetveli


Bar cetveli histograma (bkz.) benzer. Resimli olarak olayların mutlak ve yüzde frekanslarını gösterir ve iki üç grupta elde edilen sonuçların kıyaslamasında özellikle faydalıdır.


Barbitüratlar


Barbitüratların ilk olarak tıpta kullanımı yüzyılın başına rastlar. Önce barbiton on yıl sonra da fenobarbiton kullanıldı. O tarihten bu yana sayısız barbitüratların senaaai yapıldı ve bugün bunlardan bir düzinesinin klinik uygulamalarda yerleri vardır. Gastro-entestinal ve parenteral yollardan hemen absorbe olurlar. Etkinin hızı ve süresi dokuya nüfuz oranını belirleyen lipid çözünürlük derecesiyle doğrudan orantılıdır. aaaabolik yıkılım çoğunlukla karaciğerde olur ve değişmemiş bileşiğin yanısıra çeşitli bileşikler de böbreklerden itrah olur. Kısa veya daha uzun süre etkili bir barbitürat dozu kırk sekiz saat içinde vücuttan atılır. Bu uzun süreli etkili ilaçlarda daha uzun bir zaman alır. Barbitüratlara karşı tolerans mutlaka olur ve bu tolerans hem aaaabolik değişimin artması hem de nöro-fizyolojik uyumla ilgilidir.

Barbitüratlar genel depresanlardır fakat santral sinir sistemi bunların etkisine karşı öbür dokulara kıyasla daha duyarlıdır. Santral depresan etkiler bileşiğe dozuna uygulama yoluna ve o sırada sinir sisteminin eksitabilite derecesine göre hafif sedasyondan komaya kadar değişir. Önce neokorteks etkilenir; disinhibisyon ve öfori etkileri alkol kullanımı sonunda görülen etkilere çok benzer; barbitüratların «hafif» uyuşturucu maddeler olarak kullanılması bu yüzdendir.

Barbitüratlar klinik bakımdan hipnotik olarak kullanılır. Uykusuzluk başlangıçlarında genellikle kısa süre etkili bileşiklerin geceleri rahatsızlık veren uyku ye sabah erken uyanma durumlarında da daha uzun süreli bileşiklerin verilmesine rağmen bazı araştırmacılar etki süresini uzatmak için dozu arttırmanın daha iyi bir yol olduğunu ileri sürmektedirler.

Psikiyatride barbitüratlar etkin anksiolitik ilaçlardır ve geçmişte bu amaçla yaygın olarak kullanılmışlardır. Son onbeş yıl içinde benzodiazepin bileşiklerinin bazı belirgin avantajları dolayısıyla anksietenin tedavisinde barbitüratların yerini aldığı görülmüştür. Yine de anksietenin giderilmesinde barbitüratların sınırlı fakat yararlı bir fonksiyonları vardır.

Psikotik veya nörotik hastalıkta akut ve şiddetli davranış bozuklukları derhal kimyasal bir frenleyicinin uygulanmasını gerektirebilir. Oral veya parenteral barbitüratlar bir trankilizanın yerine veya trankilizan terapisini destekleme amacıyla kullanılabilecek yararlı bileşiklerdir. Barbitüratların disinhibisyon etkileri narkoanalitik tekniklerde teşhis için kullanılmaktadır

Fenobarbiton bu grubun uzun süreli etki gösteren bir bileşiğidir. Öbür bileşiklerden farkı hafif bir ruhsal depresyon yaratma özelliğidir; bu yüzden psikiyatride pek rağbet görmemiştir. Oysa antikonvülsan olarak uzun bir zamandan beri yarar sağlamaktadır.

Normal dozlarda kullanıldığı zaman barbitüratların yan etkileri çok sık görülmez. En çok rastlanan şikâyet ertesi sabah duyulan ve sarhoşluk sonrasını andıran hafif bir rahatsızlık ve sıkıntı duygusudur. Hipersansitivite reaksiyonları pek görülmez; bunlar çoğu zaman lekeli kabartı ve ürtiker biçiminde belirir. Yatkın hastalarda akut porfiria'ya (kanda porfirin mevcudiyeti) ender olarak rastlanır.

Barbitüratlara tolerans hemen başlar ve aynı etkinin sağlanması için doz gittikçe artar. Alkol gibi diğer depresanlara karşı bir çapraz toleransa rastlanmamıştır. Barbitüratların hafif dozda sürekli kullanılmaları kolayca alışkanlığa yol açabilir. Bu özellikle kronik anksietesi bulunan hastalar için sözkonusudur. Barbitürat kullananların bunu bırakmaları halinde şiddetli anksiete titreme göz seğirmesi baş dönmesi bulantı kusma ve kilo kaybı görülür; bu arada ihtilâçlara ve delirium durumlarına da rastlanılabilir.

Uzun süreli yüksek dozaj sonucunda alışkanlığın yanısıra sürekli entoksikasyon ve kişilik sorunları da ortaya çıkabilir; duygularda (affekt) kararsızlık sinirli ve kavgacı bir tutum konsantrasyon ve hafıza bozuklukları ile yanlış kararlar halinde beliren akıl fonksiyonu bozuklukları görülür. Motor koordinasyon bozuklukları ataksiye dizartriye ve nistagmusa yol açar.

İntihar girişimi amacıyla aşırı barbitürat dozları alınması üzüntü verecek derecede olağan hale gelmiştir; bu bakımdan depresyon hastaları için özellikle yüksek olan tehlike derecesi her zaman göz önünde tutulmalıdır. Aşırı barbitürat dozu alınan durumların bir kısmının rastlantı olduğu ve barbitürat otomatizmi yani şaşırarak istemeden tekrar normal dozda barbitürat almaktan ötürü meydana geldiği ileri sürülmektedir.


Basit Şizofreni


Şizofreninin (bkz.) bir altgrubu olan bu bozukluk en az tanımlanmış ve en güç teşhis edilen vak'alardan biridir. Başlıca özellikleri sinsi bir başlangıç göstermesi ve açık klinik semptomlar bulunmamasıdır. İleri adolesans döneminde tuhaf davranışlar sorumlulukları ihmal toplumsal ilişkilerde zayıflama mantıksız davranışlar ve toleranssızlıkla belirir. Klinik muayenede daha önceki toplumsal yetersizliklere kolay açıdan bakma dışında çok az anormallikler görünebilir. Oysa hastanın yakınları onda umursamaz bir kayıtsızlık veya sürekli yakınmalara eskiden gösterdiği sevgi yerine kavgacı bir despotluğun farkına varırlar. Toplum koşullarına ve akrabaların göstereceği destek derecesine göre hasta alkolizm ya da fuhuş gibi tuhaf davranışlara veya toplumsal bir düşüşe sürüklenebilir. Basit şizofreni hastalarından çoğunluğunun psikiyatrik hastahanelere alınmayıp basit suçlular serseriler ve diğer toplumsal uyumsuzlar sınıflarında yer aldıklarına inanılmaktadır.


Baş Ağrısı


Lokal organik lezyonlar (ya da fonksiyon bozuklukları) nedeniyle olan baş ağrılarını sistemik hastalıktan ileri gelen baş ağrılarından ayırdetmek gerekir. Ayrıca bu iki tür başağrısı psikolojik faktörlerden ileri gelen veya bu faktörlerle ilgili baş ağrılarından da ayırdedilmelidir. Birçok vakada lokal fizik ve psikolojik faktörler arasında bir bağlantı bulunur. Lokal organik lezyonlar arasında serebral tümör subdural hematoma temporal arterit sinüzit vazomotor rinit ve migren vardır. Baş ağrısının sistemik nedenleri arasında ise hipertansiyon böbrek yetersizliği amfizem göz yorgunluğu (refraktif hatalar nedeniyle) ve konstipasyon vardır. Klinik tababette en sık görülen vakalar muhtemelen gerilim baş ağrılarıdır. Ağrı genellikle frontal bazan oksipitaldir bazan da kranyuma kadar yayılır. Sorumlu mekanizmanın oksipito-frontalis kasındaki bir spazm olduğu ileri sürülmüştür. Baş ağrısı çekenlerin fazla anksiete göstermedikleri söylenmektedir baş ağrısı bir çeşit boşalma semptomu görevini görür. Ortamsal stress ve yorgunluk presipitan faktörlerdir. Gerilim baş ağrısının ayırıcı teşhislerinden biri migrendir (bkz.). Depressif hastalıklı kişiler baş ağrısından daha doğrusu kafatasında anormal ve nahoş duygulardan şikâyet etmektedirler. Bazı hastalar bunu kafalarının tepesinde bir basınç duygusu olarak bazıları ise kafalarına sıkı bir şerit sarılıymış gibi bir duygu olarak tanımlamaktadırlar. Kronik hipokondria hastalarından bazıları baş ağrılarından yakınırlar ama bu genellikle başta tuhaf duygulardan ibarettir. Bu tanım bazan elektrik bazan da fizyolojik terimlerle dile getirilir yani hasta «beyninden kan dalgaları aktığından» söz eder.

Fizik tipteki baş ağrısının tedavisi öncelikle temelindeki bozukluğun tedavisidir; yine de semptomatik tedavi de endike olabilir. Gerilim baş ağrıları çoğunlukla medazepam gibi trankilizanlarla giderilir. Oysa aynı zamanda psikiyatrik tedavi kapsamına da kişiliğin ve ortamsal stresslerin değerlendirilmesi ve semptomlar başgöstermeden önce sitüasyonel baskıların daha iyi çözümlenmesini ve daha etkin bir deşarjın sağlanmasını amaçlayan bir psikoterapi girmektedir. Tamamen psikiyatrik olan sendromlar (yani depresyon ve hipokondria) temeldeki duruma yeterli bir tedavi uygulanmasını gerektirir (elektrokonvülsif terapi farmakoterapi vs.).

Bkz. Psikosomatik bozukluklar
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Psikiyatrik Ansiklopedi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bahçeşehirimkb Forum Sitesi :: Sağlık ve Yaşam :: Ruh Sağlığı-
Buraya geçin: