Bahçeşehirimkb Forum Sitesi
Bahçeşehirimkb Forum Sitesi
Bahçeşehirimkb Forum Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Bahçeşehirimkb Forum Sitesi

SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ
 
GiRİŞGiRİŞ  AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 NEY

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
mijew
Üye
Üye
mijew



NEY Empty
MesajKonu: NEY   NEY Icon_minitimePtsi Ekim 18, 2010 10:12 pm

Sümerce’ den Farsça’ ya geçen “ nâ ” veya “ nay ”, kamış, kargı anlamlarına da gelen bu çalgının en eski adıdır. Arap toplumunda üflemeli çalgıların hemen tümü için kullanıyasak kelime “ mizmâr ” sözcüğü, (nefes borusu, ses organı anlamında) ney için de kullanılmıştır. Türkçe’ de ise hemen her zaman “ ney ” olarak anılmıştır. Çeşitli Avrupa ülkelerinde de benzer adlarla (örneğin Romanya’da “ naiu ” adıyla) adlandırılmıştır.

Farsça çalan, icrâ eden anlamına gelen “ zeden ” sözcüğünden takılanarak oluşturulan “ neyzeden ” bozularak, ney icrâcısı anlamında günümüzde de kullanıyasak kelime “ neyzen ” e dönüşmüştür. Aynı anlamda Arapça kurallarına göre oluşturulan “ nâyî ” sözcüğü de kullanılmıştır.

Sümer toplumunda MÖ 5000 yıllarından itibaren kullanıldığı sanıyasak kelime bu çalgıya ait elimizdeki en eski bulgu, MÖ 2800-3000 yıllarından kalan bugün Amerika’da Phledelphia Üniversitesi Müzesi’ nde sergilenen neydir. Çalgının o dönemlerde de dinsel törenlerde kullanıldığı sanılmaktadır. Assomption rahiplerinden Thibaut’ un “esrârengiz, cezbedici, tatlı ve âhenkli bir ses” diye tanımladığı ve şu şekilde şiirleştirdiği ney sadâsı, her dönemde insanları derinden etkilemiş, özellikle dinsel duyguları çağrıştırmıştır:

“ Kamışların üzerinden geçerken,

Kuşları uyandırmaya korkan tatlı bir meltemin kanat çırpınışları”.

Sadâsından gelen bu özellik neyi, ilişkide bulunduğu her toplumda önemli bir çalgı haline getirmiştir. Türklerin İslâmiyeti kabûl ile birlikte kullanmaya başladıkları ney, Xlll. yüzyıldan itibaren İslâm tasavvufunun sembolü haline gelmiştir. Bunda bu yüzyılda yaşamış büyük mutasavvıf, filozof , şâir ve velî Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî ’nin rolü büyüktür.

XV. yüzyılda yaşamış bir gezgin olan Hoca Gıyaseddin Nakkaş’ ın seyahatnâmesinde kendilerine mahsus bir nota yazısı geliştirip kullandıklarını da bildiğimiz Hıtay Türkleri’ nin hâkanlık sarayında gördükleri oldukça ilginçtir:

“ Sadinfu şehrindeki hâkanlık sarayının önünde üçyüzbin kadar kadın ve erkek toplanmıştı. İkibin kadar sâzende sazlarını aynı sese düzenleyip (akord edip), hep bir ağızdan hâkana duâ ettiler. Köslerin iki yanlarında kemençe, ney, mûsikâr ve diğer sazlarla hânendeler oturmuşlardı. Neyzenlerin bazıları neyi bilindiği üzere çalıp, bazıları ortasındaki deliklerden üflüyorlardı.”

Mûsikîde çok ileri gittikleri bilinen Hıtay Türkleri’ nin neyi, Orta Asya’ da eskiden beri kullandıkları ve hatta onu tıpkı bir yan flüt gibi de üfledikleri anlaşılmaktadır.

Tarihte Nây-ı Türkî, Hoş Nây (veya Koş Ney), Kurre Nây gibi adlarla anıyasak kelime bugün yapısını ve özelliklerini tam olarak bilemediğimiz ney adından türemiş pek çok çalgı bulunmaktadır. Ancak birer meydan sazı olarak kullanıyasak kelime bu çalgıların bugünkü formundan çok farklı olduğunu sanıyoruz.

NEY’ İN TÜRK TASAVVUF DÜŞÜNCESİ’ NDEKİ YERİ

Türklerin İslâmlaşma süreci X. yüzyılda başlamıştı. İslâmiyet ile birlikte zaten toplumda var olan mistik düşünce ve anlayış islâmî bir kimliğe bürünerek, Türk tasavvuf anlayışının temellerini oluşturdu. Hoca Ahmet Yesevî, Hacı Bektâş-ı Velî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî bu anlayışın Türk toplum hayatına yerleşmesini sağlamışlardı.

Türklerin İslâmiyetten önceki dinleri olan Şamanizm, Animizm ve Totemizmde de mûsikînin çok önemli rolü vardı. Bu dinlerin tümünde törenler müzik eşliğinde yapılırdı. Örneğin çoğunlukla hâkim olan Şamanizmde kam, baksı veya şaman denilen din adamları ellerinde kopuz ile dolaşır, dînî mesajlarını mûsikî yardımıyla iletirlerdi. İslâmiyette de mûsikîye karşı bir cephe mevcut değildir. İslâm Peygâmberi Hz.Muhammed, Kuran’ ın güzel sesle ve kâideye müstenîd âhenkle okunmasını öğütlemiştir. Tecvîd ve Kıraat işte bu rağbetin sonucunda doğmuştur ve mûsikî ile yakın ilişkileri vardır.

Türklerin dînî hayatlarında mûsikî her zaman yer almıştır. Özellikle tekke hayatında, âyin ve diğer dînî törenlerde (cem, zikir, deverân vs.) mûsikînin rolü büyükse de bir çok tarîkatin törenlerinde telli çalgıların yer almasına cevâz verilmemiştir. Ancak hemen hemen bütün tarîkatlerin törenlerinde bendir ile birlikte ney yer almıştır.

Bilhassa Mevlevîlikte neyin önemi çok büyüktür. Hz. Mevlânâ Mesnevî’ sine şu sözlerle başlamıştır:

“ Bişnev ez ney çün hikâyet mî küned

Ez cüdâyîhâ şikâyet mî küned

Gez neyistân tâ merâ bübrîde end

Ez nefîrem merd ü zen nâlîde end

Sîne hâhem şerha şerha ez firâk

Tâ begûyem şerh-i derd-i iştiyâk ”

“ Dinle neyden, zirâ o birşeyler anlatmada

Ayrılıklardan şikâyet etmededir.

Ney der ki: Beni kamışlıktan kopardıklarından beri,

İniltim kadın - erkek herkesi ağlattı.

Ayrılık bağrımı delik deşik eylesin,

Tâ ki aşk derdini anlatabileyim.”

Hz. Mevlânâ’ ya göre mûsikî Allah’ ın lisânıdır. Yüce yaratıcı Bezm-i Elest’ te ruhlara mûsikî ile seslenmiştir. Bu sebepten hangi milletten, hangi dilden olurlarsa olsunlar, insanlar mûsikî ile aynı duyguları paylaşabilirler. Hiçbir sanat insan rûhuna mûsikî kadar doğrudan doğruya ve içinden kavrayacak şekilde nüfûz edemez. Mûsikî, son derece değerli bir mânevî temizlenme, ferahlama ve yücelme vâsıtasıdır. Rûhu kir ve paslardan temizlediği gibi, ona batmış olan dikenleri de ayıklayarak tedâvi eder. Mûsikî ile temizlenmeyen rûh yükselemez, aksine yerdeki bayağı ihtiraslara bulaşarak kirlenir ve körelir. Gerçek mûsikî insana hayvânî hisleri hatırlatmak şöyle dursun, ona “sonsuz varlık” ı hissettirir, sezdirir. Bu sezgiyle onu O’ na yaklaştırır ve nihâyet ulaştırır. Bunda en etkili ses ise ney sadâsıdır.

Hz. Mevlânâ’ nın fesefesinde ney, “insan-ı kâmil” in (yani bir takım merhalelerden geçerek olgunlaşmış insanın) sembolüdür ve aşk derdini anlatmadadır. Benzi sararmış, içi boşalmış, bağrı dağlanarak delikler açılmış, ancak Yüce Yaratıcı’ nın üflediği nefesle hayat bulan, tıpkı insan gibi geldiği yere özlem duyan ve delik deşik olmuş sînesinden çıkan feryâd ve iniltileri ile insanlara sırlar fısıldayan bir dosttur. Bu sebeple ney, mevlevîlerce kutsanmış ve “ nây-ı şerîf ” diye anılmıştır.

“ Ney hadîs-i râh-ı pür hûn mîküned

Kıssahâ-yı ışk-ı Mecnûn mîküned ”

“ Ney, kanla dolu bir yoldan bahsetmede,

Mecnûn’ un aşkından hikâyeler anlatmadadır.”

“ Âteş-i ışkest ke’ender ney fütâd

Cûşiş-i ışkest ke’ender mey fütâd ”

“ Aşk âteşi ki neyin içine düşmüştür,

Aşk coşkunluğu ki meyin içine düşmüştür.”

“ Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd

Hem çü ney demsâz ü müştâkî ki dîd ”

“ Ney gibi hem zehir, hem panzehir,

Ney gibi hem hemdem, hem müştâkı kim gördü? ”

TÜRK MÛSİKÎSİ’ NİN GELENEKSEL ÂHENK SİSTEMİ VE NEY ÇEŞİTLERİ

Türk Mûsikîsi’ nin Geleneksel Âhenk Sistemi’ nden bahsederken öncelikle yüzyılımızın başlarına kadar 700 yıldır anlatılagelen, bugün ise tamamen uzaklaşıyasak kelime geleneksel ses sistemimizden bahsetmek gerekir.

Elimizdeki kaynaklara göre ilk kez XIII. yüzyılda Safiyüddîn Abdü’l-mü’mîn Urmevî (1237-1294) (Öztuna 1990) tarafından anlatıyasak kelime, bir sekizlinin onyedi aralığa bölündüğü bu sistemde ana dizi (bugün kullandığımız yazım sistemiyle) aşağıdaki gibi gösterilebilir:



Bu ana dizinin perdeleri önceleri sırasıyla Yegâh, Dügâh, Segâh, Çargâh, Pençgâh, Şeşgâh, Heftgâh ve Heştgâh (1., 2., 3., 4., 5., 6., 7. ve 8. yer) adlarıyla adlandırılırken, sonraları yine sırasıyla Yegâh, Hüseynîaşîranı, Irak, Rast, Dügâh, Segâh, Çargâh ve Nevâ adlarıyla adlandırılmıştır (Tura 1988). Bu dizi bugün kullandığımız sistemle T K S aralıklarıyla ifade edilen bir Rast dörtlüsünün tiz tarafına T K S T aralıklarıyla ifade edilen bir Rast beşlisinin eklenmesiyle oluşmuş görünmektedir.

Daha anlaşılır olabilmesi açısından diziyi Rast perdesine göçürürsek:



şeklinde olduğunu görürüz.

Bu dizi (Yegâh perdesinde) Rast makamını tam olarak ifade edebildiği gibi eski nazariyat kitaplarında “Rast makamı dizisinin üçüncü perdesinde yarım yedenli karar eden Rast seyrinde bir makamdır” diye tarif edilen Segâh makamını da (Irak perdesinde) mükemmel ifade edebilmektedir.

Tekrar eski yerinde incelemeye devam ettiğimiz ses sistemimizin ana dizisi aynı zamanda sistemin “asl” diye adlandırıyasak kelime perdelerinden oluşmaktadır.



Sistem yukarıda gördüğümüz asıl perdelerin aralarındaki tam ikili aralıkların ikişer; mücennep aralıkların ise (büyük ve küçük mücennep) birer “ârızî” perdeyle bölünmesiyle on sekiz perdeye tamamlanmakta, dolayısıyla on yedi eşit olmayan aralığa bölünmektedir.


1- Yegâh 8- Rast
2- Pest Beyâtî 9- Şûrî
3- Pest Hisar 10- Zengüle
4- Hüseynî Aşîranı 11- Dügâh
5- Acem Aşîranı 12- Kürdî
6- Irak 13- Segâh
7- Rehâvi 14- Bûselik
15- Çargâh
16- Sabâ
17- Uzzâl
18- Nevâ

Sekizliyi eşit olmayan on yedi aralığa bölen bu sistem hesapça açık, ancak uygulamada kapalı bir sistemdir. Sistemin kapanışı ârızî perdelerin aslında (dar veya geniş) birer frekans bandını yani, bir noktayı değil; alt ucu, göbeği ve üst ucu olan bir bölgeyi ifade etmesiyle mümkün olmaktadır.

Aynı zamanda o âhenkte (veya akortta) yapılmış neylere ismini de vermiş olan Türk Müziği Âhenk Sistemi, yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığımız geleneksel ses sistemimizden doğmaktadır.

Ana dizinin I. perdesinin dizinin diğer perdelerine uygulanmasıyla Türk Müziği’nin Geleneksel Âhenk Sistemi oluşur.

Ana dizinin I. derecesi olan Yegâh perdesinin dizinin II. derecesi haline getirilmesi ile “Sipürde âhengi” elde edilmektedir “

Bolâhenk âhengi (Yerinden)

Sipürde âhengi ( Bir tam ikili -T- kadar pestten icrâ ettirir.)



Aynı şekilde Yegâh perdesinin dizinin III. derecesi haline gelmesi “Yıldız âhengi” dir

Yıldız âhengi ( T+K kadar pestten icrâ ettirir.)



Yegâh perdesinin dizinin IV. derecesi haline gelmesi ise “Kız âhengi” dir.

Kız Âhengi (T+K+S kadar pestten icrâ ettirir.)



Yegâh perdesinin dizinin V. derecesi haline gelmesiyle “Mansur âhengi” oluşur.

Mansur Âhengi (T+K+S+T kadar pestten icrâ ettirir.)



Yegâh perdesinin dizinin VI. derecesi haline gelmesi “Şah âhengi” dir .

Şah Âhengi (T+K+S+T+K kadar pestten icrâ ettirir.)



Yegâh perdesinin dizinin VII. derecesi haline gelmesi ise “Dâvud âhengi” dir.

Dâvud Âhengi (T+K+S+T+K+S kadar pestten icrâ ettirir.)



Son olarak Yegâh perdesinin dizinin VIII. derecesi (oktavı) haline gelmesi ile “Bolâhenk âhengi” oluşur.

Bolâhenk Âhengi (T+K+S+T+K+S+T - oktav - kadar pestten icrâ ettirir.)

Bu âhenk sistemlerinin herbiri için imal edilmiş olan neyler de o âhengin adıyla anılmaktadır (Sipürde ney, Yıldız ney, Kız ney, Mansur ney, Şah ney, Dâvud ney ve Bolâhenk ney). Asıl perdelere göre düzenlenmiş olan ana âhenkler için imal edilen bu neyler, ana neylerdir.

Ârızî perdeler birer noktayı değil birer frekans bandını ifade ettiğinden, herbiri için ayrı birer âhenk sistemi oluşturulmamış, sadece T ve K gibi geniş aralıklar için birer ara âhenk sistemi oluşturularak mûsikîmiz 12 âhenk sistemiyle icrâ edile gelmiştir.



1- Bolâhenk 7- Kız-Mansur Mâbeyni
2- Bolâhenk-Sipürde Mâbeyni 8- Mansur
3- Sipürde 9- Mansur-Şah Mâbeyni
4- Sipürde-Yıldız Mâbeyni (Müstahsen) 10- Şah
5- Yıldız 11- Dâvud
6- Kız 12- Dâvud-Bolâhenk Mâbeyni



Ara âhenklerde ise Yegâh perdesi;

Bolâhenk-Sipürde Mâbeyni’nde I. ve II. derecelerin ortasında kalmakta yani bir tam ikili aralığın yarısı kadar pestten icra edilmekte,

Sipürde-Yıldız Mâbeyni’ nde II. ve III. derecelerin ortasında kalmakta yani dizi bir tam ikili aralığa ilaveten ikili aralığın yarısı kadar (üç tane tam ikili aralığın yarısı) pestten icra edilmekte,

Kız-Mansur Mâbeyni’ nde IV. ve V. derecelerin ortasında kalmakta yani dizi bir tam dörtlüye ilaveten bir tam ikili aralığın yarısı kadar pestten icra edilmekte,

Mansur-Şah Mâbeyni’ nde V. ve VI. derecelerin ortasında kalmakta yani dizi bir tam beşliye ilaveten bir tam ikili aralığın yarısı kadar pestten icra edilmekte,

Dâvud-Bolâhenk Mâbeyni’ nde ise VII. ve VIII. derecelerin ortasında kalmakta yani dizi bir tam sekizliden bir tam ikili aralığın yarısı kadar eksik pestten icra edilmektedir.

Bu âhenklerin herbiri için de aynı adlarla anıyasak kelime birer ney imal edilmiştir (Bolâhenk-Sipürde Mâbeyni ney, Müstahsen ney, Kız-Mansur Mâbeyni ney, Mansur-Şah Mâbeyni ney, Dâvud-Bolâhenk Mâbeyni ney). Bunlar da ara neylerdir.

Dolayısıyla Türk müziği âhenk sistemi ve neyler şu şekilde düzenlenmiştir.
Bolâhenk
Bolâhenk-Sipürde Mâbeyni
Sipürde
Müstahsen
Yıldız
Kız
Kız-Mansur Mâbeyni
Mansur
Mansur-Şah Mâbeyni
Şah
Dâvud
Dâvud-Bolâhenk Mâbeyni
Bolâhenk



NEY’ İN YAPISI ve ÖZELLİKLERİ
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
NEY
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bahçeşehirimkb Forum Sitesi :: Müzik Kutusu :: Enstürmanlar-
Buraya geçin: